26 Kasım 2011 Cumartesi

NBA'de Lokavt Sona Erdi


NBA'de sezonun ilk bölümünün iptal olmasına yol açan lokavt, 25 Kasım 2011 itibariyle sona erdi. Takım sahipleri ve oyuncular sendikası, son teklifte anlaşmaya vardı ve sezonun tamamının iptal olması durumu ortadan kalktı.
Lokavt Devam Ediyor isimli yazımda, bu uzamanın ekonomik sebeplerden değil, gurur meselesinden dolayı olduğunu yazmıştım. Keza oyuncular çok büyük fedakarlıklar yaptılar istedikleri paydan ancak yine de kabul görmediler. Bunun sebebi iki tarafın yaptığı sert açıklamalar ve çektiği restlerdi. Teklifi kabul eden taraf yenik gibi gözükecekti, iki taraf da bunu istemiyordu.

Ancak oyuncular sendikasının NBA'i dava etme girişimi, takım sahiplerinin geri adım atmasına sebep oldu. Bir sene boyunca ligin oynanmamasının getireceği maddi kayıp bir tarafa, dava sonucu ortaya çıkabilecek milyon dolarlık kayıp, lokavt sürecinde çekilen en büyük restti. Birçok kişi anlaşmadan umudunu kesmişken, son teklif kabul edildi ve sezonun 25 Aralık 2011'de başlayacağı duyuruldu.

Şaşırmadığımı söylemek zorundayım. Birçokları "Bu saatten sonra sezon oynanamaz.", "Anlaşmadan hiç ümidim yok." moduna girmişken ben bu tarz tabirlerden kaçınmaya çalıştım çünkü maddi açıdan ne oyuncuların, ne takım sahiplerinin ne de NBA yönetiminin böyle bir şeye sıcak bakmayacağının farkındaydım. Doğal olarak para tatlı geldi ve anlaşmazlıklar hemen çözülüverdi. Bu iş bu kadar basitti ilk baştan aslında, maddi yönden bakıldığında.

Beşiktaş Milangaz taraftarları, Deron Williams ve Lamar Odom'un takıma katılmasıyla iyice havaya girmişti, en son sezon iptal olacak haberleriyle "Deron gidince sizi göreceğiz." tayfasına laflar etmeye başlamışlardı. Hayat çok ilginç, üç gün önce "Kapak yaptım." modunda dolaşırken, bir anda "Kapak oldum." moduna girilebiliyor. Hevesin kursakta kalması gerçekten kötü bir durum.
NBA'i özlemiştik, nihayet kavuşuyoruz. Güzel bir sezon olması dileğiyle.

7 Kasım 2011 Pazartesi

Parayla Saadet Olmaz : NCAA

Belki lokavt yüzünden gözümüzün nuru NBA'den mahrum kalıyoruz ancak NBA'in Amerikan basketbolunu takip etmek için tek araç olmadığını hatırlamak gerek. NBA'de izleyeceğimiz yetenekli gençlerin gelişim süreçlerini takip etmek, oyunlarındaki artıları ve eksileri görmek de en az NBA'in kendisi kadar zevkli. Championship Manager, Football Manager serilerini oynamış olanlar bilirler, takımda yeterli para olmadığı için arayışa girip kendi keşfettiğiniz bir oyuncunun gelişimini görmek kadar zevkli bir şey yoktur. Hele bir de o oyuncu gerçek hayatta parlarsa "Ah ah bu çocuk benim öğrencimdi." moduna girersiniz, gerçekte hiçbir alakanız olmadığını bilmenize rağmen. Gerçek hayatta bir "scout" olmak için, lise maçlarını takip etmek ve NCAA'i izlemek gibisi yoktur.

NCAA, Draft gibi konular neredeyse basketboldaki bir numaralı bölümüm oldu son birkaç yıl içerisinde. Küçüklüğümden beri her sporda yetenekli gençleri keşfetme konusunda büyük bir ilgim olmuştur. 8 yaşındayken U18 Avrupa Futbol Şampiyonası'nı takip edip, notlar alıp "Bu oyuncu gelecekte parlar" "Bu oyuncu tökezler" gibi yazılar yazmış olmam bugünlere geleceğimin de bir işaretiydi aslına bakarsanız. Bir Samir Nasri'yi, bir Karim Benzema'yı, bir Cesc Fabregas'ı çoğu kişiden önce tanımayı başarmıştım. Sanıyorum bu özellik, ilk paragrafta değindiğim Championship Manager tutkusundan geliyor. Basketbola olan ilgim arttıkça, aynı özelliklerimi basketbola da taşıdım ve dehşetle farkettim ki, bu alana ilgisi olan kişi sayısı epey azmış. Aslında böyle bir zevki yaşayan azınlıktan olmak hoşuma gidiyor ama diğer insanların da bunu yaşamasını istiyorum doğrusu.

Amerikan spor endüstrisinin beşiği, üniversite ligi NCAA'in erkek basketbol bölümünün sezonu, bu akşam başlıyor. Yine çok heyecanlı bir sezon bizleri bekliyor, özellikle müthiş yetenekli bir freshmen kadrosunun lige katılması basketbolseverlerin merakını katlıyor. Geçtiğimiz sezon epey kısır bir freshmen kadrosuyla sezona başlamıştık, buna rağmen heyecanlı bir sezon geçirmiştik. Kemba Walker liderliğindeki Connecticut Huskies'in şampiyonluğuyla biten sezon, Butler'ın yine kısıtlı kadrosuyla finale kadar yürümesi, Duke'ün yaşadığı büyük hayal kırıklığı, Enes Kanter'in oynama izni alamaması, Jimmer Fredette'in NCAA tarihinin en sansasyonel skorerlik performanslarından birini sergilemesi gibi satırbaşlarıyla açıklanabilir. Ancak eminim ki 2011-2012 NCAA sezonu, 2010-2011'den çok daha zevkli geçecek.

Geçen sezon Kemba Walker'ın liderliğinde ve yetenekli freshman Jeremy Lamb'in büyük destekleriyle şampiyonluğa ulaşan Connecticut Huskies, başarısını bu sezon da tekrarlamak niyetinde. Jeremy Lamb, sophomore yılında sorumluluklarını arttıracak ve takımın skor yönünde en önemli silah olacak belki de. Ancak Connecticut'ı şampiyonlukta iddialı yapan Jeremy Lamb'in ikinci yılına girmesi değil, 2012 Draft sınıfının en kaliteli oyuncusu Andre Drummond'ın takıma katılması oldu. Andre Drummond, nam-ı değer "Man Child", şu anda NBA'e koysanız ortalığı silip süpürebilecek kadar büyük bir donanımla geliyor. Uzun kısırlığı çektiğimiz şu son yıllarda, baba bir uzun yeteneğin gelmesi sanıyorum hepimizin dört gözle beklediği bir durumdu. Andre Drummond'ı tarif etmek epey zor ancak hücumda Amar'e Stoudemire, savunmada Dwight Howard olan bir oyuncu düşünün. Şaka yapmıyorum, bu adam bu kadar üstün bir adam. Müthiş atletizminin yanında oyun bilgisi ve boyuna rağmen dribbling becerilerinin de yüksek olması çok dikkat çekici. Aslına bakarsanız son dönemlerdeki potansiyelli uzunlar hep oyunu çok yönlü oynayabilen oyuncular oluyorlar. Pivot olup da potaya çakılı oynayan Shaquille O'Neal tarzı oyuncular sona erdi, topu eline alınca sürebilen, pas dağıtabilen uzunlar çıkmaya başladı. (son örnekler Blake Griffin ve DeMarcus Cousins) Andre Drummond da bu ekolün en önemli erbabı olmaya aday. Blake Griffin'den daha büyük bir sansasyon olabilir dersem yeterli olur herhalde. Geçen sezon takımın pota altı yükünü çeken Alex Oriakhi ve yetenekli oyun kurucu Shabazz Napier'in de takımda olduğunu düşünürsek, UConn üstüste ikinci şampiyonluk için çok iddialı geliyor diyebiliriz.

Kadrosunu büyük ölçüde koruyan efsane takım North Carolina Tar Heels, inanılmaz alternatifli ve geniş kadrosuyla dikkat çekiyor. Geçen sezon takımın skor yükünü paylaşan süper üçlü Harrison Barnes-John Henson-Tyler Zeller takımda kaldılar, yüksek saha görüşlü oyun kurucu Kendall Marshall, yetenekli skorer Reggie Bullock, başarılı bench oyuncuları Dexter Strickland ve Leslie McDonald hala takımdalar. Yetmiyormuş gibi 2012 Draft sınıfının en kaliteli oyuncularından James McAdoo ve North Carolina'nın yerlisi yetenekli guard P.J. Hairston'ı takıma eklediler. Tüm pozisyonlarda büyük alternatifleri var, özellikle forvet pozisyonu göz kamaştırıyor takımın. James McAdoo yüksek ihtimalle benchten gelecek ilk sezonunda, Harrison Barnes clutch özellikleriyle SF pozisyonunda, John Henson da tecrübesi ve atletizmiyle PF pozisyonunda başlayacaktır. Ancak McAdoo'nun yüksek kazanma hırsı ve çok yönlü oyunu, North Carolina'nın şampiyonluk yolunda anahtarı olabilir. Koç Roy Williams liderliğindeki Tar Heels, 2008-2009 sezonundan sonra ilk kez bu kadar şampiyonluğa yakın ve benim bu sezonki şampiyonluk favorim.

John Calipari liderliğindeki "pazarlama" takımı Kentucky Wildcats, yine çok yetenekli oyuncuları kadrosuna toplamayı başardı. Doğrusu Kentucky'i seçen oyuncuları hiç anlayamıyorum. John Calipari'nin oyuncu gelişiminde hiçbir başarısı olmayan bir koç olduğu malum, yalnızca bir pazarlamacı Calipari. Oyuncularını bir güzel cilalar, piyasaya sunar, draftta yükseklerden seçtirir, hepsi bu. Takım, 2012 Draftı'nın en önemli isimlerinden PF Anthony Davis, PG Marquis Teague ve SF Michael Gilchrist'ı takıma dahil etti, bu oyuncuların ihtişamı yüzünden gölgede kalan Kanadalı forvet Kyle Wiltjer'ı atlamamak gerek. Terrence Jones sürpriz şekilde takımda kalmayı tercih etti, takımın forvet bolluğu yüzünden 2011 Draftı'na girmesi bekleniyordu aslen. Darius Miller ve Doron Lamb gibi iki çok kaliteli guard da takımda kalmayı tercih ettiler. Bu sezonki durumlarına gelelim. Her ne kadar kadrolarında bol bol üst seviye oyuncu olsa da, Kentucky Wildcats'in şampiyonluğu zorlayabileceğine inanmıyorum. Bunun sebebi ise takımda sert bir pota altı oyuncusu olmaması. Takımda resmen pivot yok, zayıflığıyla ünlü PF Anthony Davis'i pivot başlatacaklar. PF olarak da aslında SF olan Terrence Jones başlayacak. Güçlü pota altı olan her takım Kentucky'i parçalar. Bir Connecticut maçında hali yaman olur Kentucky'nin. Anthony Davis savunmasıyla ünlü bir oyuncu ancak pivotları değil PF'leri savunabilir Davis. Bu sezonki Wildcats ekibinin kaderi büyük ihtimalle 2010'daki Wildcats ekibine benzeyecek. Yine sansasyonel bir kadro, yine draftta bol bol ilk turda seçilen oyuncu (2010'da John Wall, DeMarcus Cousins, Patrick Patterson, Eric Bledsoe ve Daniel Orton ilk turdan gitmişti, 2012'de Anthony Davis, Marquis Teague, Michael Gilchrist, Doron Lamb, Darius Miller, Kyle Wiltjer ile tam altı oyuncu gidebilir) ama yine şampiyonluktan uzak bir sezon. Bence hiç şaşırtıcı olmaz bu senaryo tekrarı, tarih tekerrürden ibarettir derler.

Olağan şüpheli Duke Blue Devils, geçen sezonki hüsrandan sonra bu sezon pek de iddialı sayılmaz. Geçen sezon Kyrie Irving, Kyle Singler, Nolan Smith gibi oyuncularla başarı kovalamışlardı, bu sezon ise elle tutulur bir tek Austin Rivers var. Bencilliğiyle ünlü olan Austin Rivers, skor opsiyonları bu kadar kısıtlı bir takımda yüksek ihtimalle maç başına 30-35 şut ortalamayla oynayıp sayı krallığında iddialı olacaktır. Miles & Mason Plumlee kardeşlerin yanına, üçüncü kardeşleri Marshall Plumlee'yi de eklediler. İyiden iyiye Duke Plumlees olmaya başladı takım. Guardlar Seth Curry (Stephen Curry'nin kardeşi) ve Andre Dawkins bir şeyler üretmeye çalışacaklar, işleri zor. Rivers'tan top almak bile zor mesele. SF Alex Murphy, takımın vasat olmasını önleyen oyuncu, belki üstün işler çıkartabilir, Kyle Singler'ın yerini alarak. Koç Mike Krzyzewski için zor bir sezon ufukta.

En dikkat çekici dört takım kuşkusuz bunlar ancak Baylor Bears da bu sene ilginç bir ekip. Bu kadar küçük bir üniversite nasıl bu kadar önemli yetenekleri almayı başarıyor hiçbir fikrim yok. Koçları da iyi sayılmaz, işin içinde bir bit yeniği olduğunu düşünmeye başladım doğrusu. Geçen sezon süper atletik freshman Perry Jones kendisinden çok şey beklenmesine rağmen büyük hayal kırıklığı yarattı. Aslında bu Perry Jones'un değil, onu kullanmayı beceremeyen koç Scott Drew ve bencillikte nirvanaya ulaşan guard LaceDarius Dunn'ın suçuydu. Perry Jones up-tempo dediğimiz stilin oyuncusu, eğer takım hızlı oynuyorsa Perry Jones'u durduramazsınız. Ama yavaş oyun oynanıyorsa Jones hemen siner. Josh Smith'e çok benzetiyorum Perry Jones'u. Josh Smith de lige ilk geldiğinde hızlı hücumda atletizmiyle iş yapan bir SF idi, zaman geçtikçe fizik avantajını kullanarak savunmacı bir oyuncu oldu, pozisyonunu PF'ye kaydırdı ve elit bir oyuncu haline geldi. Aynı senaryo Perry Jones'ta da işleyebilir, ki Jones'un fizik avantajı daha fazla, 2.11 boyunda bir SF'ye ne denebilir ki ? Jones akıllıca bir kararla üniversitede kaldı, yanına Quincy Miller eklendi. Quincy Miller bir Kevin Durant kopyası, tek farkla, Durant mütevaziliğiyle bilinirken, Miller tam aksine biraz ukala olmasıyla ve yüksek egosuyla biliniyor. Ancak Miller'ın geçen sezon sağ ön çapraz bağını kopartıp bir yıl basketbol oynayamamasının akıllanmasına ve olayın ciddiyetini anlamasına sebep olduğu belirtiliyor çeşitli kaynaklarca. Bu kadar ağır bir sakatlık, hayırlı bir şey olabilir mi ?

Ohio State'in lideri Jared Sullinger geçen sezon takımı normal sezonda ligin tozunu attırmasına rağmen March Madness'ta erkenden gümleyince adeta yıkıldı, rahat ilk üçten gideceği drafttan vazgeçti ve "Ben şampiyon olmak istiyorum." diyerek takımda kaldı. Ancak üzgünüm ki bu isteğine ulaşması çok zor Jared Sullinger'ın. Keza geçen sezon başarıyı Buckeyes'a getiren parçaların çoğu takımdan ayrıldı (şutör Jon Diebler, forvet David Lighty, pivot Dallas Lauderdale gibi) ve yerine bir oyuncu katılmadı. William Buford'la birlikte ellerinden geleni yapmaya çalışacaklar ama geçen sezonun yarısı kadar bile galibiyet almaları zor, dominant skorer Jared Sullinger birçok maçı kendi almak zorunda kalacaktır bu sezon.

Yaz-Sonbahar döneminin en parlak skoreri Brad Beal'in liderliğindeki Florida Gators bence bu sezonun sürprizi olmaya aday. Atletik forvet Patric Young, çok yönlü guard Erving Walker, yetenekli oyun kurucu Kenny Boynton ile birleşen mükemmel skorer Brad Beal, Florida Gators'ı Final Four'a taşırsa hiç şaşırmam. Son yıllarda gördüğüm en iyi liderlik vasfına sahip yetenek Brad Beal, oyun zekası çok yüksek, hep doğru şutları seçiyor, pasları iyi ve mükemmel bir şutör. Ray Allen'ın Milwaukee Bucks'taki halini düşünün, Brad Beal işte öyle bir adam. Florida kuşkusuz sezonun izlemesi en zevkli takımlarından olacak.

Kansas, Texas, Arizona gibi takımlar önemli parçalar kaybettiler, geçen sezonki yerlerine gelebileceklerini sanmıyorum. Texas A&M, Washington, Vanderbilt, Nevada ve Mississippi State'e dikkat, kadrolarını çoğunlukla korudular ve büyüklere arıza çıkartmak için tetikte bekliyorlar.

Ne demişler, parayla saadet olmaz. En zengin takımları aldığınızda bile menajerlik oyunlarında, en pahalı oyuncuları aldığınızda takımın kimyası oluşmayabilirken, yetenekli gençleri keşfedip takıma monte ettiğinizde daha başarılı olabiliyorsunuz. NBA'de lokavtın uzamasına sebep olan %2'lik pay 150 Milyon Dolar'a denk gelirken, amatör üniversite öğrencilerinin kapıştığı NCAA, belki de daha büyük bir heyecan. Unutmayın, NCAA'deki bu gençler sizden daha fazla para kazanmıyor. Bu bile moral olur ha izlerken ? Keyifli seyirler, güzel bir NCAA sezonu olması dileğiyle.